Mehtap Kayaoğlu
İnternetin hayatımıza girmeye başlamasıyla birlikte, internet üzerinden “tanışmalar”, “görüşmeler, “flört etmeler” hatta “aşık olmalar” yoğun biçimde artış gösterdi. Pek çok kişi bu konuda sorular sormaya başladı. Sorular ortak bir çizgiden çıkıyormuş gibi görünse de, farklı zeminlerde cevaplanması gereken ayrıcalıklar içeriyor. İnternet üzerinden yaşanan aşkların aşağıdaki soru formuna cevap vermek istiyorum bugün: |
|||
Bir “Pazartesi sendromu” almış başını gidiyor sevgili okurlar. Daha ziyade öncelikle batılı ülkelerde, duygusal ilişkilerden yoksun kurumlarda çalışan kesim için, “haftanın ilk iş günü” olması ve önünde çalışacak kocaman bir haftanın beklediği kaygısından yola çıkarak başlamış gibi görünüyor. Günümüzde ev hanımları dahil olmak üzere, öğrenciler, memurlar, iş adamları…vs. herkesin şikayet ettiği bir gün olmaya başladı pazartesi. |
|||
Akşama kadar başı şişer (!) birçok annenin... Kimin kimi sevdiği belli değildir evde... Kimin kime kızdığı... Kimin kimi çimdiklediği... Hep "o" başlatmıştır tartışmayı... "Bunu kim böyle yaptı?" diye bağırarak işe başlayınca anne, doğal olarak da suçluyu (!) asla tayin edemez... Çünkü hep "O başlattı anne... Ben hiçbir şey yapmadım..." cevabını alır çocuklarından. ... Ayyy ne gürültü!.. |
|||
Onlar için dinleriz... Diğerleri için çabalar dururuz... Kendimiz için ne yaparız? ... En çok yapmaktan hoşlandığınız faaliyetleri gözden geçirir misiniz lütfen? Kaçımızın yaptıkları, sadece kendisi için seçilmiş? Olaylara karşı koyduğumuz tavırlar, canımızı sıkan vakalar karşısındaki yorumlarımız... Her şey ama her şey sanki bizim dışımızda programlanmış... |
|||
Halk arasında bilinen bir tabir vardır. “Her bitiş, yeni bir durumun başlangıcıdır” şeklinde. |
|||
Dışarıda tepemiz atar… Gelip evde hanımı haşlarız… Öğretmen moralimizi bozar… Gelip eve kardeşimizi paylarız… Dışarıda bir şey olur… Ama olan hep evdekilere olur…! … |
|||
Selma’nın suçluluk duygusu ! Selma, 6 çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğuydu, bana geldiğinde 8 yaşındaydı. Selma'nın onu psikolojik olarak susmaya iten, "seçici konuşmazlık" dediğimiz sürece getiren olaylar beş yaşındayken başlamıştı. |
|||
Akşama kadar başı şişer (!) birçok annenin… Kimin kimi sevdiği belli değildir evde… Kimin kime kızdığı… Kimin kimi çimdiklediği… Hep “o” başlatmıştır tartışmayı… “Bunu kim böyle yaptı?” diye bağırarak işe başlayınca anne, doğal olarak da suçluyu (!) asla tayin edemez… Çünkü hep “O başlattı anne… Ben hiçbir şey yapmadım…” cevabını alır çocuklarından. |
|||
İnsan davranışlarının temelinde “ihtiyaçlar”ı yatar sevgili okurlar. “İhtiyaç”lar, insanları “davranış”a yönlendirir. Hangi ihtiyacımız değişti ki, bizler kibar olmaktan vazgeçip, haklı olduğumuzu ispatlamak için birbirimizi incitmeye başlar olduk…! … Önceden eve gelen misafir çocuk, evladımızın elinden oyuncağını aldığında evde kıyamet kopmazdı. |
|||
Özel günleri olduğunda – mezuniyet gibi, yakın bir akrabalarının düğünü gibi- en şirin giysiler kız çocuklarınınki olurdu. Çıtı pıtı genç kızlar veya henüz çocukluktan kurtulamamış tavırlar hep devredeydi. …düğünlerde veya eğlencelerde sahneye çıkıp oynadıklarında sevimli görünürlerdi. Yaptıkları figürler, çevreyi eğlendirip, yüzlerde gülücük oluşturmaktan öteye gitmezdi. Onlara her bakışımızda içimizdeki çocuğu görmüş gibi olurduk… “ahhh ahhh…şimdi onların yerinde olmak vardı…!” dercesine iç çekiştirirdik… Bugün…? Yani günümüzde…? |
|||
Anket |
||
|
Son yorumlar |
||
|
|
|
